İncil’e göre, İsa Mesih’in kendisi ne bir kitap yazdı ne de kendisine gökten bir kitap indirildi. İncil’de İsa’nın, Tanrı’yı bize açıklamak için dünyaya gelmiş olan “Tanrı Sözü” olduğu belirtilir (Yu. 1:1-18). İbraniler Mektubu’nun yazarı da aynı konuya değinerek şöyle der:

Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeyin mirasçısı olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu’yla bize seslenmiştir” (İbr. 1:1-2).

Tanrı Sözü olan İsa Mesih’in yaptıklarını ve öğrettiklerini yazılı olarak aktarma görevi ise İsa’nın öğrencilerine verildi. Kendisinden, “İsa’nın sevdiği öğrenci” diye söz edilen Yuhanna, ilk mektubunun 1:1-3 ayetlerinde kendi görevini şöyle tanımlar:

Yaşam Sözü’yle ilgili olarak başlangıçtan beri var olanı, işittiğimizi, gözlerimizle gördüğümüzü, seyredip ellerimizle dokunduğumuzu duyuruyoruz. Yaşam açıkça göründü, O’nu gördük ve O’na tanıklık ediyoruz. Baba’yla birlikte olup bize görünmüş olan sonsuz Yaşam’ı size duyuruyoruz. Evet, sizin de bizlerle paydaşlığınız olsun diye gördüğümüzü, işittiğimizi size duyuruyoruz.

İsa’nın elçileri (havarileri) O’na ilişkin bilgileri başlangıçta sözlü olarak aktardılar. Ama yıllar sonra bu bilgilerin sağlıklı bir şekilde korunması amacıyla hem elçiler hem de onların yakın arkadaşları İsa’nın yaşamına ilişkin bilgileri yazıya geçirdiler (2Pe. 1:12-21). Yuhanna, kendi adıyla anılan kitabı kaleme almasının nedenini bölüm 20:30-31’de şöyle açıklar:

İsa, öğrencilerinin önünde, bu kitapta yazılı olmayan başka birçok doğaüstü belirti gerçekleştirdi. Ne var ki yazılanlar, İsa’nın, Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz ve iman ederek O’nun adıyla yaşama kavuşasınız diye yazılmıştır.

Luka ise bildiklerini neden yazıya döktüğünü, kitabının 1:1-4 ayetlerinde açıklar:

Sayın Teofilos,
Birçok kişi aramızda olup bitenlerin tarihçesini yazmaya girişti. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkârı olanlar bunları bize ilettiler. Ben de tüm bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm. Öyle ki, sana verilen bilgilerin doğruluğunu bilesin.

Luka ayrıca “Elçilerin İşleri” kitabının da yazarıdır. Bu kitapta, İsa’ya ilişkin göksel bildirinin, İsa’nın ölüm ve dirilişinden sonra nasıl yayıldığını anlatır. Böylece Elçi Pavlus’un bugünkü Anadolu’yu ve Yunanistan’ı gezerek Müjde’yi nasıl yaydığını, bu bölgelerdeki yeni imanlı topluluklarının nasıl filizlendiğini aktarır.

İncil’de yer alan mektuplar ise Pavlus ve İsa’nın öteki öğrencileri tarafından bu ilk imanlı topluluklarına yol göstermek, İsa’nın öğretilerine uygun bir yaşam sürmelerini sağlamak ve karşılaştıkları sorunların üstesinden nasıl gelebileceklerini göstermek amacıyla kaleme alındı. İsa Mesih ile ilgili öğretiyi derinlemesine açıklayan bu mektuplar, İncil’in diğer kısımları gibi, Kutsal Ruh’un esiniyle yazıldı. Nitekim İsa’nın kendisi şöyle demişti:

“Size daha çok söyleyeceklerim var, ama şimdi bunlara dayanamazsınız. Ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi tüm gerçeğe yönlendirecek. Çünkü kendiliğinden konuşmayacak, yalnız duyduklarını söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek. O beni yüceltecek. Çünkü benim olandan alıp size bildirecek.” (Yu.16:12-14; ayrıca bkz. 14:26 ve 15:26)

İncil’in sonunda yer alan Vahiy ise “yakın zamanda olması beklenen olaylar”la ilgili peygamberlik sözlerini içerir. Kitapçık, ilk yüzyılda bugünkü Ege Bölgesi’nde kurulmuş olan yedi imanlı topluluğuna hitaben yazılmıştır.

İncil, 27 kitapçıktan oluşur. Bunların hepsi, Kutsal Ruh’un esinidir. Örneğin Petrus’un kendisi de Pavlus’un mektuplarını “kutsal yazılar” olarak benimsediğini açıkça yazar (2Pe. 3:16). 2. Timoteos 3:16’da belirtildiği gibi, “Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.”

Müjde Ne Demektir?

İncil’in, İsa Mesih’in hayatını aktaran ilk dört kısmının her biri “müjde” adıyla anılır (Matta Müjdesi, Markos Müjdesi, Luka Müjdesi, Yuhanna Müjdesi); çünkü Tanrı özüne sahip İsa Mesih’in, Adem’le Havva’nın günahıyla birlikte bozulan Tanrı-insan, insan-insan ilişkisine barış getirmeye, aradaki günah engelini kaldırmak üzere günahlı insanlık yerine kutsal kurban olarak kendi canını çarmıhta verip üçüncü gün dirilerek insanı (günah kaynaklı) ölüme mahkûmiyetten kurtarmıştır. Tanrı, insanın günahının bedelini ödemiş, ona günah ve ölümün pençesinden kurtuluş sağlayacak bir yol açmıştır. İşte, İncil’in bu kısımlarının “müjde” olarak adlandırılmasının nedeni de budur.

Müjdelerin her biri güvenilir, Tanrı’dan esinlenen, yetkili ve tek kurtuluş müjdesinin temellerini eşsiz bakış açısıyla açıklar. Bu dört kısım, özellikle Rab’bin çarmıha gerildiği ve üç gün sonra dirildiği hafta içinde gerçekleşen olaylara odaklanmaktadır. Aynı konuyu farklı biçimlerde aktardıklarından dolayı her kitabın kendine has bir vurgusu bulunmaktadır. Elimizde Rab İsa’nın kişiliğinin zenginliğini sergileyecek dört bakış açısı bulunması sayesinde O’nun hakkında sahip olduğumuz bilgi daha geniş ve derindir. Bu bakış açıları birbirlerini tamamlar ve bir bütün olarak Mesih’le ilgili kapsamlı tasvirler yapar. İncil belirli bir kişiyi, onun kişiliğini, öğretilerini ve ölümünü konu eden eski döneme ait biyografiler gibi görünse de, sadece tarihsel anlatım ya da yaşam öyküsünden ibaret olmayıp tanrısal esin yoluyla (seçilmiş ve derlenmiş) kaleme alınmış teolojik bir anlatımdır.

Müjdelerin her biri üç büyük amaç göz önünde bulundurularak kaleme alınmıştır:

  1. Müjdeyi duyurma: Matta, Markos, Luka ve Yuhanna insanları Rab İsa’ya iman etmeye davet etmek üzere yazıldı (krş. Yu. 21:30-31; Mar. 1:1).
  2. İnanç savunması: Matta, Markos, Luka ve Yuhanna, imandan sapmaya ayartılmamak üzere Hıristiyanlar’a, hem de yanlış anladıkları noktaları düzeltmek üzere Hıristiyan olmayanlara İsa’ya inanmak için nedenler sunar (krş. Luk. 1:3-4).
  3. Öğretiler: Bu dört kısım Rab İsa’nın yaşamı ve öğretileri hakkında açıklamalar sunarak imanlılara İsa’nın öğrencileri olarak nasıl yaşayacakları konusunda bilgiler verir.

Müjde olarak çevrilen sözcük Yeni Antlaşma’da üç anlamda kullanılır. Çoğul olarak kullanılan “Müjdeler”, Yeni Antlaşma’nın (İncil’in) ilk dört kısmına verilen addır. İkinci olarak, İsa’nın yeryüzündeyken duyurduğu, Tanrı’nın Egemenliği’ni temel alan, tüm uluslara duyurulan ve iman edenlerin yüreklerine işleyen ancak özellikle İsa’ya ve O’nun hizmetine odaklanan kurtuluş müjdesidir. Üçüncü olarak, İsa Mesih’in dirilişinin ardından, Mesih’in öğrencilerini görevlendirmesiyle ve Kutsal Ruh’un imanlılara verilmesiyle temellenen imanlılar topluluğunun (kilisenin) Mesih’in hizmetini tamamlamaya yönelik olan kurtuluş müjdesini duyurma hareketidir.

Söz konusu duyuru ne anlamda ‘müjde’dir? Pavlus şöyle der: Müjde, “iman eden herkesin kurtuluşu için Tanrı’nın gücüdür. Çünkü Tanrı’nın insanı akladığı, Müjde’de açıklanır” (Rom. 1:16-17). Dünyaya duyurulan bu kurtuluş müjdesini birkaç noktada özetleyebiliriz.

  1. İlk atamızı ‘kendi benzeyişinde’ yaratan Tanrı, insanın, kendisiyle anlamlı bir ilişki içinde yaşamasını amaçlamıştır (Yar. 1:26-27). İnsanı seviyor, insan tarafından da sevilmek istiyor. Yüce Yaratıcı, yarattığı kulların kendisine gönülden bağlanmasını, kendi sonsuz yaşamına paydaş olmasını arzu ediyor (Yu. 17:20-26; 1Yu. 4:8-10).
  2. Ne var ki, özgür bir iradeyle yaratılan insan, Tanrı’ya baş kaldırıp kendi yaşamını yönetmekte ısrar etti. Kutsal Kitap bunu ‘günah’ olarak tanımlar. Bu günah kavramı sadece yanlış davranışları kapsamakla kalmaz, kötü söz ve düşüncelerimizi de içerir (Mat. 5:21-48). Günah özde insanın Tanrı’ya karşı takındığı asi tutumdur. Günahın sonucu olarak insanla Tanrı arasındaki ilişki bozulmuş, bağlantı kopmuş, insan ruhsal anlamda ölmüştür. Dünyaya gelen her insanın acıklı durumu işte budur (Rom. 1:18-3:23; Ef. 2:1-3).
  3. Tanrı insanı sever, ona sonsuz lütfunu ve merhametini göstermek ister. Ama Tanrı kutsal bir varlık olduğu için günahı cezasız bırakamaz. Kutsal olan Tanrı’nın ölçütlerine erişemeyen kişiyi, Tanrı’dan sonsuzluk boyunca ayrı kalmak anlamına gelen cehennem cezası beklemektedir (Va. 20:11-15).
  4. İnsan ne kadar çabalasa, kötülüklerini iyilikle dengelemek için ne kadar uğraşıp didinse Tanrı’nın öngördüğü yetkinliğe erişemez. Tanrı ile insan arasındaki ilişki günahımız sonucu kopmuştur; yaptığımız ve yapacağımız sayısız iyilikler de bu ilişkiyi onarmaya yeterli olmayacaktır. Aynı şekilde, insan herhangi bir dinin koyduğu kuralları uygulamakla kendini bu ümitsiz durumdan kurtaramaz. Kurtuluşu bu kuralları uygulamakta gören kişinin, Tanrı’nın Yasası’nı eksiksizce yerine getirmesi şarttır. İnsanın bunu başaramayacağı apaçıktır. Zaten Tanrı’nın Yasası bizi kurtuluşa eriştirmek için değil, günahlı olduğumuzun bilincine varmamız için verilmiştir (Gal. 2:16–3:29; Yak. 2:10).
  5. Tanrı bir yandan sevdiği insanları günahın getirdiği ölüm cezasından kurtarmak ister, öbür yandan da günahı cezasız bırakamaz. Bu ikileme nasıl bir çözüm getirilebilir? İşte İsa Mesih’in çarmıh üzerindeki ölümü burada anlam kazanmaktadır. Tanrı’nın özünden olan Mesih dünyaya gelip insan olarak doğdu, yaşadı, ama hiç günah işlemedi. Tanrı’nın sözünü duyurdu, mucizeler gerçekleştirdi, herkese iyilik yaptı ve bu eylemlerinden ötürü özellikle din adamlarının kendisine olan düşmanlığı arttı. Sonunda da çarmıha gerildi. Ancak İsa’nın ölümü süregiden olayların doğurduğu bir sonuç değildi, bilinçli ve amaçlı bir eylemdi. Kendisi bunların olacağını önceden bildirmişti (Mat. 16:21; 17:22-23; 20:17-18). İsa Mesih gönüllü olarak sizin, benim, tüm insanların günahını yüklenerek çarmıha çıktı, bizim cezamızı çekti, bizim yerimize kurban oldu. Ölümünden üç gün sonra dirildi. Tüm bunlar, Tanrı’nın, Mesih’e iman edip O’na bağlanan herkesi aklaması için, Tanrı’nın tasarısına göre gerçekleşti (Rom. 3:21-31; 1Ko. 15:1-4; İbr. 9:11–10:18; 1Yu. 2:2).
  6. İsa Mesih böyle bir şeyi nasıl yapabilir? Kendisi Tanrı’nın gönderdiği birçok peygamberden biri değil miydi? Evet, peygamberdi, ama aynı zamanda peygamberden çok üstün biriydi. İncil’in öğretisine göre İsa, Tevrat, Zebur ve peygamberlerin yazılarında geleceği bildirilen Mesih, Kurtarıcı Kral’dır. Çok sayıda önbildiri O’nun doğuşunu, yaşamını ve ölümünü yüzyıllar öncesinden haber verdi. İsa Mesih, Tanrı özünden olan Tanrı Sözü’nün ta kendisidir. Bu yüzden insanlara güvenilir bir kurtuluş armağanı sunmaya yetkisi vardır (Yu. 1:1-18; 6:35-48; 10:1-30; 11:25-26; Flp. 2:5-11; Kol. 1:15-20).
  7. Tanrı, İsa Mesih’e iman eden herkese bu paha biçilmez armağanı sunmaktadır. Yeter ki, insan bu armağanı kabul etsin. İsa Mesih’i kendi Kurtarıcısı ve Önderi olarak benimseyen, günahına sırt çevirmeye karar veren, yaşamının yönetimini O’nun eline bırakan kişi kurtulur; günahı bağışlanır (Ef. 1:7); aklanıp Tanrı’yla barıştırılır (Rom. 3:24; 2Ko. 5:18-21); yeni ve sonsuz bir yaşama kavuşur (Yu. 3:16); İsa Mesih’in vaat ettiği Kutsal Ruh’u alır (Yu. 14:16-17:26); Tanrı yolunda yaşayabilmek için Kutsal Ruh sayesinde gereken güce sahip olur (Rom. 8:1-11); cennete girip sonsuzluk boyunca Tanrı’yla canlı bir ilişki içinde yaşama güvencesini elde eder (1Yu. 5:10-13).

İşte, özet olarak Müjde budur! Kötü haberle başlar: İnsan kendini kurtaramayacak kadar günahlıdır ve sonsuz cezayı hak etmiştir. Ama benzeri duyulmamış iyi bir haberle sonuçlanır: İsa Mesih ölüp dirilmekle biz insanlar için kurtuluş yolunu açmıştır. O’na iman eden, gerçek Müjde’ye kavuşur.

Kutsal Yazılar Günümüze Nasıl Ulaştı?

İncil, ilk yüzyılda doğu Akdeniz’in ticaret dili olan Grekçe’de elle yazıldı. Bugün hâlâ çeşitli kentlerimizde resmi binaların dışında görmeye alışık olduğumuz arzuhalciler gibi, ilk çağlarda da yazarların yanıbaşında her söylediklerini yazan yazıcılar vardı (1Pe. 5:12; Rom. 16:22).

Basım araçlarının kullanılmaya başlandığı on beşinci yüzyıla kadar İncil’in sadece ilk nüshaları değil, diğer tüm nüshaları da elle yazılageldi. Başlangıçta, genellikle yazı için kamıştan yapılan ve papirüs diye adlandırılan bir çeşit kâğıt kullanılırdı. Papirüsün zamanla esnekliğini yitirip kolay parçalanır hale gelmesi bu tür kâğıtların en önemli sorunuydu. Sonunda yerini daha dayanıklı olan parşömene, yüzeyi temizlenip kireç taşıyla doyurulmuş hayvan derisine bıraktı. Parşömen, adını bu türü zamanla geliştirip ihraç bile etmeye başlayan Bergama kentinden alır.

Dokuzuncu yüzyıla kadar metinler genellikle ayrık yazılan majüskül harflere benzer ve unsiyal diye nitelendirilen harflerle yazılırdı. Dokuzuncu yüzyılda bu harflerin yerini minüskül denen ve birleşik yazılan küçük harfler aldı. Daha az yer kaplayan bu harfler, yazımda da önemli bir hız sağladı. Bunun sonucu olarak kitaplar ucuzladı ve daha çok sayıda yazılmaya başlandı.

İncil’in Eski Nüshaları

İncil’in eski nüshalarının önemli bir bölümü hâlâ elimizdedir. İlk yüzyıllarda metinlerin çoğu narin yapılı papirüsler üzerine yazıldığı için bunların çoğu günümüze ulaşamadı. Ulaşanlar ise, ne yazık ki ilk halini koruyamadı. Bununla birlikte, çoğu Mısır çöllerinde yüzlerce yıl insan eli değmeden saklı kalmış, yapılan kazılar sonucu gün ışığına çıkarılmış doksan kadar papirüs bugün elimizin altında bulunuyor. Bunların en eskisi, ikinci yüzyılın ilk yarısına ait olup Manchester Üniversitesi’nin John Rylands Kütüphanesi’nde korunmaktadır. Açıklamalı Kutsal Kitap’ın son sayfasında, İS yaklaşık 200 yılına ait olup daha iyi korunmuş bir papirüs elyazması bulunur. Bu metin bugün Dublin’deki Chester Beatty Kütüphanesi’nde muhafaza edilir. Ayrıca üçüncü ve dördüncü yüzyıllardan kalma İncil bölümlerini içeren çok sayıda papirüs vardır. Bunların yanı sıra daha dayanıklı olan üç bini aşkın parşömen elyazması da günümüze ulaşmış bulunuyor. İncil’e ilişkin arşiv listesinde, 274 adet majüskül harflerle, 2 795 adet de minüskül harflerle yazılmış parşömen elyazması yer alır. Sinaitikus ve Vatikanus diye bilinen elyazmaları dördüncü yüzyıla ait olan en ünlü metinlerdir. Bu kitabın sonunda Sinaitikus’tan alınmış iki sayfanın kopyası bulunur.

Buna ek olarak İncil’in ilk yüzyıllara ait metninin güvenilirliğine dair kanıtlar sunan önemli sayıda başka kaynaklar da vardır. Bunların içinde kimi kiliselerde okunan ve İncil’den ayetler içeren 2 200’den fazla ayin kitabı sayılabilir. Ayrıca ilk kilise önderlerinin yazılarında İncil’den yapılmış alıntıların sayısı 86 000 gibi büyük bir rakama ulaşır. Son olarak İncil’in çeşitli dillere yapılmış çevirilerini de anmak gerekir. İkinci ve üçüncü yüzyıllara dayanan ilk İncil çevirileri, Latin, Süryani ve Kıpti dillerinde çıkar karşımıza. Bu metinler, İncil’in İS 300 yılından önceki metnine dair tarafsız kanıtlar teşkil ettikleri için önemlidirler.

Diğer eski kitapların durumuyla karşılaştırıldığında İncil metni için elimizin altında bulunan bunca kanıt dikkate değerdir. İkinci sırada, 647 adet elyazmasıyla desteklenen Homeros’un İlyada Destanı bulunur. Gerçekte dünyaca ünlü bazı yapıtların çok az sayıda nüshası elimize ulaşabilmiştir. Örneğin Takitus’un Tarihler ve Olaylar (İS 100) adlı eseriyle ilgili olarak dokuzuncu ve on birinci yüzyıllardan sadece birer elyazması ulaşmıştır günümüze. Bunca kanıt zenginliği, İncil’in günümüze sağlıklı biçimde ulaştığının güvenilir göstergeleridir.

Bunu böylece ortaya koyduktan sonra bir başka önemli konuya değinelim. Bir metni kopya etmek durumunda kalmış olan hemen herkes, bu işlem sırasında hata yapmanın ne denli kolay olduğunu kabul eder. Hele bu kopyalama işi, daha önce elle yapılmış kopyalardan yapılıyorsa, bazı hataların tekrarlanması kaçınılmazdır. Bu nedenle sayıları binleri aşan İncil elyazmaları arasında küçük farklılıklar olması beklenen bir durumdur. Ama elimizdeki tüm eski metinleri karşılaştırdığımızda genellikle farklılıkların nereden kaynaklandığını ve bu metinlerden hangisinin doğru olduğunu görmek mümkündür. Bu konuda gizli tutulacak bir şey yoktur. Hatta bugünkü İncil’in Grekçe baskılarında dipnot olarak eski nüshalar arasındaki farklılıklar açıkça belirtilir. Bununla birlikte metinlerdeki bu farklılıklar hiçbir noktada temel öğretileri etkileyecek çapta değildir.

İncil’e Dâhil Olan Kutsal Yazılar Nasıl Bir Araya Getirildi?

Geriye bir soru kalıyor. İncil’deki 27 kitapçık nasıl bir araya getirilip tek geçerli metin olarak tanındı? Hepsi de İS 100 yılından önce yazıldı; ama bir kitap oluşturacak biçimde bir araya getirilmeleri zaman aldı.

Bu süreçte sözü edilebilecek birkaç etken vardır. Birincisi, mektuplar birbirine çok uzak çeşitli yerleşim birimlerine gönderilmişti. İlk yüzyıllarda haberleşme ve bilgi toplama gibi işlemlerin, bugünkünden daha yavaş olduğunu söylemeye gerek yok sanırız. Gerçekte hangi kitapçığın veya mektubun ne zaman nereye ulaştığını kesin olarak bilmiyoruz. İlk toplulukların, Müjde’yi diğer uluslara duyurmak gibi başka uğraşları da vardı. Bu arada büyük baskılara göğüs germek zorunda kaldılar. İşte bu nedenlerle derleme işi oldukça yavaş gerçekleşti. Bazı kısımlar (örneğin doğal bir grup oluşturan Pavlus’un mektupları) daha hızlı şekilde derlenip toplandı, bazılarıysa daha uzun zaman aldı. Çarpık öğretiler yaymaya çalışan bazı kişilerin türemesinden ötürü İreneyus, İS 180 yılları civarında “Sapkın Öğretilere Karşı” adlı kitabını yazdı. Yazar bu kitapta, İncil’in ilk dört kitapçığının herkes tarafından kabul görülen doğal bir bütünlük oluşturduğunu belirtir. Bunların yanı sıra geçerli saydığı diğer metinler şunlardır: Elçilerin İşleri, Pavlus’un mektupları, Vahiy ve beş mektup daha. Bundan başka, Muratori Kanonu adı altında geçen, ikinci yüzyılın sonlarına rastlayan ve benzer bir liste içeren bir derleme daha yapılmıştır.

Görülüyor ki, kutsal yazıların ana listesi, yani ilk dört kitapçık, Elçilerin İşleri, Pavlus’un mektupları, 1. Petrus ve 1. Yuhanna, üçüncü yüzyılın başlarına gelindiğinde tartışmasız olarak herkesçe benimsenmişti. İbraniler, Yakup, 2. Petrus, 2. ve 3. Yuhanna, Yahuda ve Vahiy kitapçıklarının derlenmesi daha uzun zaman aldı. Sapkın öğretilerin yarattığı tehlike karşısında, seçilecek yazıların kaynak yönünden İsa’nın elçilerine dayanması gerektiği, önemli bir koşul oldu. Böylece ilk elçilere ya da onlara en yakın olduğu bilinen arkadaşlarına dayandırılan yazılar, daha erken dönemde benimsenirken, birçok eski yapıt gibi, yazarı belli olmayan İbraniler kitapçığı, daha büyük bir ihtiyatla karşılanmış ve kabulü daha uzun zaman almıştır. Bu yazıların seçiminde göz önüne alınan diğer ölçütler de, yazıların geniş çapta bir kabul görmüş ve İncil’in diğer bölümlerinin öğretisiyle uyum içinde olmasıydı. Kuşkusuz en önemlisi, yazıların kendi değerlerini kanıtlamış olup olmadıklarıydı.

Bu ilkelerden hareket ederek topluluklar bazı kitapları kabul etmediler. Hermas’ın Çobanı gibi metinler yararlı görüldü, ama İsa’nın elçilerine dayanmadığı ve onlardan sonraki dönemde yazıldığı için İncil’de yer almadı. Kimi de, “Tomas İncili” gibi, yanlış öğreti yayanların sonradan uydurduğu sahte metinler olarak tamamen reddedildi.

Kilise konseyleri, örneğin İS 397 yılında toplanan Kartaca Konseyi, onaylanan yazılara bir resmiyet kazandırma yönünde kararlar almışlardır; sanıldığının aksine, hangi kitapların benimsenmesi, hangilerinin reddedilmesi yönünde imanlılara baskı uygulamış değildirler. Ayrıca yine yaygın kanının aksine, İznik Konseyi (İS 325) İncil’e girecek kutsal yazıların listesini tartışmak için değil, İsa’nın ulûhiyetine ilişkin temel öğreti sorunlarını aydınlığa kavuşturmak için toplanmıştır. Gerçekte bu toplantılara katılanların hepsi, tartışmalarını aynı İncil metnine dayandırmışlardır.

Kutsal Kitap ayetleri bibleserver.com web sitesinde yeni bir pencerede açılacaktır.

Kaynak: Açıklamalı Kutsal Kitap. (İstanbul: Yeni Yaşam Yayınları, 2010) s. 1367-1372.

Telif Hakları © 2010 Yeni Yaşam Yayınları. İzin ile kullanılmıştır.